Nasuh Mahruki: Savaş şartlarındayız
AKUT Vakfı Lideri Nasuh Mahruki, depremlerin ardından Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) hava ve deniz gücünün gerektiği gibi kullanılamadığını, bu durumun arama kurtarma çalışmalarını ilk günden itibaren olumsuz etkilediğini söyledi. 17 Ağustos depremini hatırlatan Mahruki, “Türk Silahlı Kuvvetleri, EMASYA Protokolü’nden aldığı yetki, sorumluluk ve misyonla, depremin hemen ardından dakikalardan itibaren süratle sahaya çıktı. Ordunun böyle bir planı olduğu için bir planı vardı. bir görev. Afetlerle mücadele görevi onlardan alınınca plan ortadan kalktı. Hatay’da Tugay Komutanlığı, Malatya’da 2. Ordu Komutanlığı var.”
Nasuh Mahruki, DW Türkçe’den Burcu Karakaş’ın sorularını yanıtladı.
‘BU AFET DEĞİL, AFET’
6 Şubat 1999 depremiyle 17 Ağustos 1999 depremini karşılaştırdığınızda özellikle arama kurtarmada ne gibi farklılıklar gözlemliyorsunuz?
Aynı bölgede aynı gün üst üste 17 Ağustos’tan büyük iki sarsıntı meydana geldi. Yıkıcı güç de çok daha büyüktü. Üstelik kış aylarında meydana geldi. İnsanlar sokakta donuyor. Enkazın altında insanlar tekrar donma riskiyle karşı karşıya. Bu çok hızlı hareket edilmesi gereken bir süreçtir. 17 Ağustos depremi çok geniş bir coğrafyayı etkiledi. Bu bir felaket değil, bu bir felaket. O yüzden topyekun seferberlik ilan ederek müdahil olmak en doğrusu olacaktır.
17 Ağustos’ta hep birlikte mücadele ettik. Güvenlik ve Asayiş Yardım Protokolü (EMASYA) Protokolü’nden aldığı yetki, sorumluluk ve görevle Türk Silahlı Kuvvetleri, sarsıntının ardından dakikalar sonra hızla sahaya indi. Askerin böyle bir görevi olduğu için bir planı vardı. Afetlerle uğraşma misyonu onlardan alınınca plan da ortadan kalktı. İlk kurtarmaları başlatamadılar. Ancak Hatay’da Tugay Komutanlığı, Malatya’da 2. Ordu Komutanlığı bulunmaktadır. 17 Ağustos depreminde, bir kısmı afet yardımı konusunda eğitilmiş 24.000 asker çalıştı.
Böyle bir afet anında askerlerin koordineli bir şekilde sahada bulunması arama kurtarma çalışmaları açısından ne gibi bir fark yaratır?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendi bölgesine göre önceden planlanmış planları var. “Şu köprü çökerse ben oraya nereden gireceğim?”, “Şu köprü çökerse ben hangi yolu tutacağım?” gibi… B planı var, C planı var. Afetlerle uğraşma senaryoları var. İhtiyacımız olan şey bu. Bu bir felâket. Önümüzde çok büyük bir kriz var. Bu krizi yönetmek için tüm imkan ve imkanlarımızı kullanmamız gerekiyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin öncelikli koordinasyon görevi olmadığı için burada tam seferber olamadık.
‘ASKARA’NIN HAVA VE DENİZ GÜCÜ FARK YARATTI’
Orduya toplumsal olaylara müdahale yetkisi veren ancak 2018’de kaldırılan EMASYA Protokolü yürürlükte olsaydı afet müdahalesi nasıl olurdu?
O zamanlar ordunun hava ve deniz gücü fark yaratırdı. Beşerler, ilk gün kurtarma ekipleri de dahil olmak üzere bölgeye karayoluyla gitmeye çalıştı. E ama otoyol kilidi? Yolu kullanamazsınız, artık öyle bir yol yok. Tek yapabileceğiniz hava gücünü kullanmak. Hava gücü de sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinde mevcuttur. Kurtarma ekiplerini hava gücüyle enkaz alanlarına kolayca ulaştırabilirlerdi. İnsanlar kendilerini çok sahipsiz ve çaresiz hissettiler. Hava soğuk olduğu için şikayet daha erken yükseldi. 17 Ağustos depreminde şikayetler bu kadar erken yükselmemiş olabilir. Bölgede çok büyük miktarda moloz var. AFAD, sivil toplum, Türk Silahlı Kuvvetleri, yerel yönetimler ve gönüllülerle tüm güçlerimizi seferber etmek en doğrusu olacaktır.
Şu anda topyekun bir seferberlik olmadığını size düşündüren nedir?
Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta-kontrol-koordinasyon kapasitesini kullanmamış olmamız. Bu savaş koşulları. Yani bu, bu durumdan korkunç bir savaş. Cumhuriyet tarihinde yaşadığımız en büyük felaket. Bu yüzden buna topyekun seferberlik diyorum. Tarihimizin en büyük felaketini yaşıyorsak, tarihimizin en büyük felaketini yaşıyormuş gibi mücadele etmeliyiz.
“BİNLERCE KİŞİ HALA KURTULUYOR”
17 Ağustos depreminde uluslararası ekipler hızla Türkiye’ye gelerek sarsıntı bölgesine ulaştı. 1999’daki hız ile bugün arasında bir fark var mı?
Bugün çok hızlı geldiler ama havalimanından bölgeye ulaşmak ve bölgedeki gerçek yerlere ulaşmak değerli. Çünkü gelen gruplar çok donanımlı ve çok yetenekli geliyor. Yemeği sıcak olarak tabağına bırakır ve hazırlıklı gelir. Geldiklerinde bu kişileri sizinle aynı hızda alıp hemen operasyon alanına götürmelisiniz. Aksi takdirde bu kapasite atıl kalacaktır. “Buraya geldim, beni burada bekletme” diyor.
Depremin dördüncü günündeyiz. Bu günden sonra enkaz sahalarından nasıl bir haber bekleyebiliriz?
Yine de insanlar kurtulur. Binlerce kişi kurtulur. Umut etmekten vazgeçemem. Son noktaya kadar mücadeleye devam. Birçok insan bugün kurtulur, yarın kurtulur. Ertesi gün biraz azalmaya başlıyor çünkü artık her zamanki gibi kış şartlarından dolayı insanların dayanıklılığı etkilenecek. Ama yine de enkazın içinde kendini sıcak tutabilenler olacaktır. Eminim kurtarma grupları, 7 gün 24 saat aralıksız, günlük vardiya tarzında mümkün olduğunca çok insanı kurtarmak için çok çalışmaya devam edecek. Var gücümüzle çalışmaya devam. (HABER MERKEZİ)